Atilla Barsan – İNSANLARDAN ÖĞRENDİKLERİM -1-

 

İNSANLARDAN ÖĞRENDİKLERİM -1-

İnsanları seviyorum. “yaratılanı hoş gördüm, yaratandan ötürü” sözünden dolayı kayıtsız şartsız seviyorum.

Her insanda yaratıcının çeşitli cilvelerini görerek hayatıma yön vermeyi seviyorum. Kimi insanlar var ki Hz. Mevlana’nın dediği gibi “nice insanlar gördüm, sırtında elbise yok, nice elbise gördüm içinde insan yok” tarzında insan olma haysiyet ve şerefinden oldukça uzaklaşmışlar. Yalan onlarda, sahtekârlık onlarda, düşünme ve çalışıp üretme gibi meziyetler onlardan fersah fersah uzak. Onlara bakıp çalışabildiğime, üretebildiğime ve düşünebildiğime şükrettim; yani bu insanlar bir işe yaramasalar da benim bu işime yaradılar..

Kimi insanlar da gördüm ki, İnsanlığımızın gereği olan birbirimize güvenme ve dayanma duygusunu yok etmiş, silmişler vicdanlarından. Sırtını dayadığında bir kalıp beyaz peynir gibi dağılıveriyorlar. Söz verdiklerinde daha o an biliyorsunuz ki o söz asla tutulmayacak. Bir emanet veriyorsunuz ve artık asla geri getirmiyorlar. Bu durumlarda benim aklıma ilk etapta Efendimiz (sav) nin “münafığın alameti 3 tür, söz verir sözünde durmaz, söz söyler söylediği yalandır, emanet alır emanete hıyanetlik eder” şeklindeki hadisi gelir ve bu tür insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışırım, ancak bir noktada bir hayırları dokunur; söz söylediğimiz zaman doğru söylemenin, emanet aldığımızda gününde geri vermenin ve söz verince o söze sadık kalmanın ne kadar mühim olduğunu bu inşalara bakıp anlayabilirsiniz..

Bazı zamanlarda da yine Efendimizin (sav) “Ahir zamanda yılandan çıyandan kaçar gibi kaçın” dediği insan türüyle burun buruna geldim. Her sözü fitne, her hareketi tahrik, her düşüncesi sakat bu insanlar yeryüzünde sadece bozgunculuk çıkarmak için vardırlar sanki. Sen ak dersen, onlar aka ak demenin bir hakkı teslim, bir doğruyu kabulleniş olmasından rahatsız olarak illa “kara” derler. Zira renkler içinde bir gri vardır onlar için bir de kara. Sen ne kadar müspet olursan ol, onlar irinden kandan beslenen vampirler gibi hep menfi ve hep karamsardır. Yakın çevremde, iş hayatımda böylelerini gördükçe sakın okurlarımız “vampire de şefkat duyulur mu” demesinler, inanın şefkat duymaya kendimi mecbur hissediyorum.Zira ne onlar gibi vahşet odaklı yaşamaya, onlar gibi kötücül ve aksi olmaya fıtratım müsaittir ne hayat tarzım böyleleriyle düşüp kalkmama izin verir ancak ben sadece elimden geleni yapabiliyorum; yani karşılıksız iyilik ve engin müsamaha. Hocamızın dediği gibi: Sultana sultanlık, gedaya gedalık yakışır, bana da bu yakışır sanıyorum.

Velhasıl, insanları her şeye rağmen seviyorum. Akıyla karasıyla, soylusu soysuzuyla, hırlısı hırsızıyla, türlü yalan dolanıyla. Biliyorum, bu yazı çok karamsar oldu, hiç iyi insanlardan söz edemedim, fakat normal hayatta iyiler kötülerin elinden hep ahu zar ettikleri, türlü eziyetler çektikleri için onları bir de bu yazıda karşı karşıya getirmek istemedim J

Bir sonraki yazımda pırıl pırıl kalpli, iyi niyetli ve bulundukları iklimi aydınlatan cennet emsal insanların portresini çizmeye çalışacağım. O güne kadar benim de her insan gibi içimde barındırdığım karanlık noktalar, günaha dair kara lekeler, isli paslı duygular varsa kendimi iyice arındırayım, ruh aynamdaki sis ve dumanı itinayla sileyim ki o yazımda hakikatleri dile getirmem daha kolay olsun.

Zira başkalarındaki yanlışları bulmak ve söylemek çok kolay, kendindeki hataları farketmek ve kendinle yüzleşmek ise pek zordur..

İnsan; hatalarıyla yüzleştiği ve kendisini eleştirdiği müddetçe “insan”dır..Bunu da asla kendine toz kondurmayan ve hatalardan beri olduğunu sanan bir takım cahil insanlarda öğrendim..

Post Author:

Leave a Reply