Atilla Barsan – Kış geliyor, yaşasın!

 

Siz de kış geliyor diye sevinenlerden misiniz? Nerden çıktı demeyin, gelen sonbahar, ardı sıra kış. Ben kış çocuğuyum.Mevsimlerin orta yerine beni salsanız ben gider kışa sarılırım bir anne özlemiyle. Bir mevsimden çok daha fazlası kıştadır bence.Tamam, yazmevsimi bereket, tatil şu bu ama kış bambaşka gözümde. Bir kere kar yağıyor, var mı kar gibisi? Gökyüzünden elekle elenir gibi üzerimize düştükçe ne dert kalır omuzlarımızda ne keder.

 

Kar özgürlüğü, temizliği, hilesizliği, adaleti ve temkinli-tedbirli olmayı hatırlatır.

 

Kar yağarken ufukta yeni yeni görüş alanları açılır, göz gözü görmez denilir, ama göz görülemeyeni asıl kar yağarken görür, gören gözlere gök kapıları açılır. Bilindik hikâyedir, her bir kar tanesini bir melek taşır derler, hiç birinin kanadı da birbirine değmezmiş…

 

Kar yağarken,ağaçlara ve toprağa bembeyaz örtü olup onların siyahımsı libaslarını nasıl kapatıyorsa, Semavatın sahibinin şu buyrugu akla geliyor,siz günahlarınıza tövbekar ve örtü olunki,yada siz birinin günahlarınıa örtü olunki bende sizin günahlarınıza örtü olayım..

 

Kar temizliğin şekillenmiş-kristalize olmuş halidir.Allah’ın Kuddüs isminin yeryüzüne tane tane düşmesidir.Bir ikindi sonrası başlayıp ertesi sabaha kadar aralıksız yağan kar, anlayan vicdanlara Yüce Mevla’nın şu mesajını iletir: Siz ne kadar günah işlerseniz işleyin, benim affım işte bu kar gibi aralıksız üzerinize inmeye devam edecek, siz yeter ki tövbe edin…

 

Kar bir sır örtüsüdür, her şeyi gizler, o bembeyaz örtü altında ne kirler, ne pislikler, ne kusurlar gizlenir, hiç kimse bilmez..Üzerinde gezerken her adımımız iz bıraksa da az sonra yeni bir kar kümesi iner ve o izler de silinir; hataların Hak katında kimseler görmeden silindiği gibi.

 

“Karda yürü izini belli etme” sözü ancak hilebazların işidir, müminin kalbi bembeyaz bir zemin gibidir, her günah, her leke iz bırakır, ancak ne güzeldir ki tövbe ile silinir gider. O aralıksız yağan karlar her izi siler, ancak kar yağmayan bir yerde de simsiyah izler kalır öyle ayan beyan. Ardından tövbe edilmemiş günahlar gibi.

 

Kar ovaya dağa ve denizlere Hz. Mikail’in birer elçisi gibi iner. Denizler,kar yağdıkça çoğalır, zenginleşir.Dağlar,başına kar inince daha bir yüceleşir ve derelere su taşır etekleriyle cömert bir zengin gibi. Ovalarsa dağdan inen kar sularıyla bereketlenir, bağrındaki alları morları yeşil ve kırmızıları toprağa eşit miktarda serpiştirir, binlerce nebatata su taşır, can taşır.

 

Ve kar yağarken sinsi bir hırsız gibi içimizde kol gezen korkularımız diner.Bu sonsuz Yücelik karşısında kibrimiz bir sıçan gibi kaçar, nefsimiz bir yılan gibi uykuya yatar, sinsi tuzaklarla dolu taştan kalplerimiz kar gibi yumuşacık olur. Bu ilahi güç karşısında daha fazla dayanamaz tüm kilitli kapılarını açarız içimizin. Zira gelen berekettir,gelen ışıltıdır, müjdedir.Çocuklar için gelen oyundur eğlencedir.Çiftçi için gelen buğdaya can, yokluğa dermandır..Tüm canlılar bilir ki bu karın ardında rengarenk bir bahar ve şahane bir yaz vardır.

 

Şimdi okurlarımız Mersin sıcağında bu yazıyı nasıl yazabildiğimi merak ederler.Haklısınız, zor oldu biraz :)İnanın karşımda son ayarda üfüren bir klima varken yazıyorum bu kış yazısını ve gözlerimi kapadım da öyle yazdım, kapadım ve çocukluğuma indim o alçacık anı penceresinden. Yoksa gözlerimi bir açsam şu güneş hayallerimi bile yakar kavurur!!

 

Hayalen köyümdeyim. Annem ocağa sıcacık tarhana çorbası koymuş, fokur fokur pişiyor. Evin önündeki avlumuzda çamaşır iplerinde akşamdan unutulmuş çamaşırlar donmuş, iskeletler gibi sallanıyor.

Soba adeta ateş değirmeni olmuş, atılan her odunu alevleriyle öğütüyor, bacadan vapur gibi dumanlar savruluyor bembeyaz gökyüzüne. Nedense kar yağarken gökyüzünün bembeyaz oluşuna bir türlü aklım ermiyor. Çünkü ben küçücük bir çocuğum, aklım fikrim karda koşturmaya, uçarcasına kaymaya ve kartopu atıp arkadaşlarla boğuşmaya eriyor o an için.Ama bir sorunum var, ellerim çok üşüyor, her ne kadar babamın bana aldığı kırmızı eldivenlerim olsa da ellerimin sızlamasına daha fazla dayanamayarak oyunu yarım bırakıp eve koşuyorum. Annem ellerine alıyor buz kalıbına dönüşmüş ellerimi, sıcak nefesinden kanıma kan, canıma can katıyor, buz gibi ellerimi pamuk gibi yapıyor sihirli nefesiyle.Ona hayran hayran bakıyorum.

 

Siz de kış geliyor diye sevinenlerdenseniz ve benim gibi bir Akdeniz şehrinde yaşıyorsanız sevinmeyin boşuna.Sıcaklığın 10 derecenin altına nerdeyse hiç düşmediği, ufkuna karın boranın tipinin hiç uğramadığı,gece gündüz “laylaylom” yaşanan “yazlık” ve “tatil” şehrinde kışın nesine sevineceksiniz ki?

Üşümenin bile tadı yok bu şehirde..

Post Author:

4 thoughts on “Atilla Barsan – Kış geliyor, yaşasın!

    elif ılgaz

    (September 29, 2011 - 7:12 am)

    çok duygulandım.başımı cama pencereye yaslayıp çocukluğuma baktım.hani bir cümlenizde “çocukluğuma indim o alçacık anı penceresinden” demişsiniz.ya.o beni çok etkiledi.hepimizin içinde bir türlü bakmaya korktuğumuz bir çocukluk penceresi vardır.yazılarınızı tekrar tekrar okudum.çok derin analizleriniz var.bende okuldan eve dönünce sobanın üzerinde pişmekte olan kurutulmuş yeşil fasülye yemeğinin kokusunu aldım anılarımdan.okuduğum en etkileyici yazınız budur..tebrik ederim atila bey.

    Kamil

    (September 29, 2011 - 1:04 am)

    Ben kis memleketindeyim bu sene farkli bir bekleyisim olacak oysa hic sevmezdim kisi.

    hatice kılınç

    (September 27, 2011 - 4:37 am)

    bir çocuk gözüyle kar ,sadece eğlence aracıdır…çünkü onun gözlerinden dünyaya açılan pencerede ,mutsuzluklar,çirkinlikler tanımsız soyut şeylerdir…oysa büyüdükçe ,oyun oynarken hesapsızca üstü başı kirlenen çocuklar,ruhları kirlendikçe daha bir temiz ,titizlenirler kıyafetlerinde…

    bir çocuks saftır…sizin yazınızda aslında kara bakış açınız,çocukluğunuzu ve o saf duygularınızı özleminizden kaynaklanan bir başkaldırış..bu şehri sevmemeniz hep bir isyan büyümeye ,hayatın insanların çirkinleştirdiği yüzüne karşı…

    keşke hep kar tadında ve kar beyazlığında olsaydı dünyamız…ama maalesef çocukluğumuz gibi karın da bir zamanı var…

    Ama hayata kar tadında bakmak bizim elimizde…hep öyle olması
    dileğiyle…

    fatma atmaca

    (September 26, 2011 - 2:00 pm)

    karın o bembeyaz sadeliği, her çirkin şeyin üzerini örtüp bembeyaz kaplaması, en çok da çocukların kartopu oynarken düştüğü komik durumlar..kışı bu kadar sade bir üslupla anlatmanıza hayran kaldım doğrusu.benim de bütün anılarım depreşti.duygularıma tercüman olmuşsunuz.hayatımız da inşallah kar kadar beyaz, yolumuz ufuk kadar aydınlık olsun.

Leave a Reply